Türkiye’nin ilk şeker fabrikasının kurucusu olan Nuri Şeker’in Fethiye’de yaşayan torunu 77 yaşındaki Ümmügülsüm Şeker Serdaroğlu ile kocası 85 yaşındaki Mehmet Serdaroğlu, Uşak Terakki-i Ziraat Türk Anonim Şirketi Uşak Şeker Fabrikasının açılış töreninde dağıtılan 92 yıllık şekere gözü gibi bakıyorlar.
Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber, toplumsal kalkınmada görev sırasının kendilerine geldiğine inanan Türkiye aşığı insanlardan biri olan Molla Ömer Oğlu Nuri Şeker, o zamanın uçuk projelerinden birine gözü kapalı girerek Uşak’taki şeker fabrikasının kurulmasını sağladı.
Uşak Terakki-i Ziraat Türk Anonim Şirketi Uşak Şeker Fabrikasını kuran Nuri Şeker’in torunu 77 yaşındaki Ümmügülsüm Şeker Serdaroğlu, Fethiye’de yaşadığı evinde 1926 yılından kalan şekere gözü gibi bakıyor. Şekeri almak isteyen ve karşılığında apartman veya para teklifi eden kişileri hiç düşünmeden reddeden Ümmügülsüm Şeker, şimdilerde satılması gündemde olan şeker fabrikaları için ağlıyor. Dedelerinden kendilerine kalan bu şekeri hiç bir şeye değişmeyen Ümmügülsüm Şeker Serdaroğlu, dedesinin bin bir güçlükle kurduğu şeker fabrikasının hikayesini anlattı.
Kütahya İlinin Uşak kazasında yaşayan Molla Ömer Zade Nuri Bey, Osmanlının son zamanlarında (1905-1906) Kalfa köyündeki çiftliğinde deneme ekimleriyle şeker pancarı ziraatına başlamıştır. Elde ettiği şeker pancarını rendeleyip kaynatarak şeker pancarından şerbet ve şerbeti de kaynatarak koyu ravak elde etmiştir. Bu elde ettiği ravaktan da köpük helvası yapmıştır. İşte bu şeker pancarından elde ettiğim şekerle yapılan köpük helvasıdır, demiş. Sonra da hazır olun bakalım pek yakında şeker pancarından şeker elde etmek için bir fabrika kuracağız, diyerek çalışmalar yapmıştır. Bu başarısı sonrası da şeker fabrikası kurma fikrini toplumun kafasına yerleştirerek, şeker fabrikasının kurulmasının alt yapı çalışmalarını hazırlamıştır. Nuri Bey, kurmayı düşündüğü şeker fabrikası ile ilgili proje, evrak ve kafasında bilgilerle, ‘O zamanın uçuk kabul edilen ve Uşak’ta kendisine Nuri Bey delirdi dedirten projesiyle ‘Ankara’nın yolunu tutmuştur.
Bin bir zorlukları aşarak Atatürk’ten randevu alıp, Atatürk’le konuşarak, bu uçuk şeker fabrikası kurma fikrini Atatürk’e kabul ettirmiştir. Ancak Atatürk projesi için kendisine, “Bak beybaba, ben istiklalimiz için Avrupa’ya savaş açtım ne hale geldik, şu halimize bak. Sen ise dünyaya iktisadına cihat ilan ediyorsun acaba halimiz nice olacak diye”, sorunca Nuri Bey de, “Paşam anladım Avrupa bize ucuz şeker verirse zarar ederiz diyorsunuz. Düdük bizim elimizde onlar bize ucuz veya bedava şeker verirse biz imalatı durdururuz. Ucuz şeker vermeyi keserlerse de düdüğü öttürür fabrikayı çalıştırırız”, diye cevaplayınca, Atatürk gülerek “Bak Bey baba ben masamın üzerinde yamalı bir bohça gibi duran bütçeyi nasıl denkleştireceğim diye uğraşırken sen gelmiş benden binlerce lira para istiyorsun. İnan ki ben bu yamalı bohça gibi olan bütçeden sana tırtırlı bir kuruş bile veremem”, demesi üzerine Nuri Bey, “Paşam ben sizden para istemeye gelmedim. Sizden destek ve icazet almaya geldim, benden bunu esirgemezseniz inşallah iki sene içinde size şeker pancarından elde edeceğim ilk Türk şekerini tattırmaya söz veriyorum” demiş.
Atatürk de, “Maşallah beybaba sen de benim kadar inatçı, kararlı ve cesur birine benziyorsun. Sana ve projene inanıyorum. Allah yardımcın ve yolun açık olsun, bu bahsettiğin şeker fabrikası konusu ile ilgili nerede yoluna bir engel çıkacak olursa bana gel yasal zeminlerde senin sorununu çözeyim” diye yanıt vermiş.
Dedesinin Türkiye’nin ilk şeker fabrikasını kurma macerasını gözleri dolu dolu anlatan Ümmügülsüm Şeker Serdaroğlu, “1900’lü yılların başlarında bin bir güçlükle temin ettiği şeker pancarı tohumlarıyla Kalfa Köyündeki çiftliğinde deneme ekimleri yapmış. Böylece pancarla tanışmış ve pancardan faydalanma imkanlarını görmüş. Pancarı tanıyıp ekim sahasını çoğaltarak elde ettiği pancarları mutfaktaki rendelerle rendeleyip, onların içindeki şekerli suyu çıkarmak için preslerde sıkmış. Böylece elde ettiği tatlı-kirli şerbeti eline alarak, başarısının ilk sevincini yaşamıştır. ” dedi.
Nuri Bey elde ettiği bu başarısının sevincini çevredeki insanlarla da paylaşıyor. Elbette ki o elde ettiği bu başarının daha yolun ilk başı olduğunun farkındadır. Esas zorluklar ve mücadeleler ise bundan sonra başlamıştır. Önüne çıkan bin bir zorluklar, kısıtlamalar, tehditlere rağmen kendi kişisel çıkarlarını bir kenara bırakıp, toplumun geleceğini ve refahını her şeyin üstünde tutan bir anlayışa sahip Nuri Bey’e bu zor günlerinde ailesi destek olmuştur. Nuri Bey’in bu çalışmaları Osmanlı’nın son zamanlarına denk geliyor. Bir taraftan yıkılmak üzere olan koskoca bir imparator bir yandan ise toplumun refahı için mücadele eden Nuri Bey…
Uşak’ın Kalfa köyünde her şeye rağmen 17 Aralık 1926 tarihinde açılan Uşak Terakki-i Ziraat Türk Anonim Şirketi Uşak Şeker Fabrikasının açıldığını ifade eden Ümmügülsüm Şeker Serdaroğlu, “Dedemin Kalfa köyünde büyük çiftliği varmış. Fabrikanın kuruluşunu o köyde yapmış. Uzun ve yorucu bir kuruluş aşamasından sonra fabrika 17 Aralık 1926 tarihinde renkli bir törenle hizmete açılıyor. Açılış törenine katılan üretilen şekerlerden numune olarak Mustafa Kemal Atatürk’e götürülüyor. Atatürk şeker numunesini aldıktan sonra, “Her sahada madalyamız vardı. Sen ilk iktisat madalyasını bize kazandırdın. Ben Yunan’ı denize döktüm, sen iktisadi harp ilan ediyorsun. Bu şeref hangi aileye nasip olur?” diyerek Nuri Bey’i övmüştür.” diye konuştu.
Dedesiyle fabrikada geçen anılarını da anlatan Ümmügülsüm Şeker Serdaroğlu, “Dedem ve ailesi her türlü mesleği yapmışlar. Çok kültürlü ve zeki bir adamdı. Biz dedemle fabrikaya at arabası ile giderdik. Gittiğimizde dedem fabrika müdürü ile oturup konuşurlardı. Beni de birisi alırdı şeker fabrikasının içini dışını her yerini gezdirirlerdi. Bir tane yerini eksik gezdirince gider şikayet ederdim. Çünkü ben 17 yaşındaydım. Fabrikanın içini dışını her yerini bilirim. Fabrika yapılmış, kara geçmiş. Kara geçtikten sonra borçlarını ödemiş. Borçlarını ödedikten sonra ikinci kar yaptıktan sonra hacıya gitmiş. Şeker çıkınca Atatürk ile buluşmuş. Atatürk dedeme ‘şekeri sen çıkardın ama devlet mi büyük sen mi? diye sormuş Dedem, ‘Şevketlim sen büyüksün, Türkiye’miz büyük’ demiş. Bu şeker fabrikasında şeker çıkınca Alpullu Şeker Fabrikası yapılıyor. Alpullu yapılınca oraya şekeri çıkıyor. Bu üretilmiş fabrika duruyor. İkinci kurulan fabrikada artık şeker üretiliyor. Asıl mesele dedem şahıs olarak yapıyor, ondan sonra Atatürk yapıyor, Atatürk’ten sonra herkes görerek yapıyor. Böylece pancar üretimi çoğalıyor. Herkes tarlasına şeker pancarı ekiyor. Dedem 650 dönüm tarlayı bağışlıyor. Pancarları çıkarıp tarlaları elinizden alacak diye köylülere rakip gelenler, yapamayanlar, dedeme öncül olmasın diye baskı kuruyor.Zarar yapıyor diye dedemin elinden fabrikayı devlet alıyor.” diye konuştu.
Fabrikanın zara etmesinin nedenlerini o günkü dönemdeki köy ağaları ve çevre ağalarının baskısı sonucu olduğunu kaydeden Mehmet Serdaroğlu, “Köy ve çevre ağaları pancar ektirtmiyorlar. Ektirtmeyince fabrika zarar ediyor. Fabrikanın bir kapasitesi var. Misal 10 ton pancar işleyecek. Günde 10 ton pancar işliyor ama 2-3 ay yapıyor. 8 ay yapamıyor. Ve ondan sonra da devletin bazı hataları var. Kot koyuyor. Şu bölgeler şeker pancarı ekecek diyor. Hal bükü köylülere istediğini gibi pancar ekin denseydi hükümet şeker fabrikaları hiç bir zaman zarar etmezdi” dedi.
Gündemde olan şeker fabrikalarının satışını duyduğu dünden beri ağladığını ve fabrikaların hiç satılmasını istemediğini söyleyen Ümmügülsüm Şeker Serdaroğlu, “Her gün ağlıyorum. Bu nedenle televizyona bakamıyorum. Fabrikanın hiç satılmasını istemiyorum” dedi.